![]() |
Ağva'nın sessiz çığlığı |
Anlaşılacağı üzere, artık antika grubundayız.
Çocukluğumu, ilk okul bitinceye kadar geçirdiğim Ağva'nın bu kadar, sessiz bu kadar sakin halini, daha önce hiç görmemiştim. Bisikletle dolaştığım sokaklarda her ne kadar, bu birkaç saatlik özgürlüğün tadını çıkartmaya çalışsam da, bomboş deniz sahillerinin, cadde ve sokaklarının sessizliğinde, bırakın nefes almayı, sanki boğulur gibi oldum. Maskelerini takmış, parklarda gezintiye çıkmış, bir kaç yaşlı karı kocanın da, bu ölüm sessizliği içindeki o virüssüz günlerdeki cıvıl cıvıl Ağva'yı, o öksüz çocuk sessizliğinden kurtaramıyordu.
Ağva'nın büyük belediye parkında bisikletimden inip bir banka çöktüm. Elim ayrı ihtiyari cebime gitti. O da ne sigara arıyordum ama sigara yoktu çünkü sigarayı bırakalı bir kaç ay olmuştu...
Unutmuştum oruçlu olduğumu !
Halbuki o an bir sigara yaksam, bütünüyle ruhumu sıkan bu ortamda, biraz teselli bulabilecektim.
Saatime baktım, mecburi iznimin bitmesine daha 2 saat kadar zaman vardı.
Zaman geçmiyordu, ne yapmalı bu günü en iyi şekilde nasıl geçirmeliydim ?
$ads={1}
Artık bu bir kaç saatlik özgürlük, bende daha da sıkıntı yaratmaya devam ediyordu. Ramazan ayındayız, ağzımız kapalı, her yer kapalı, tadı tuzu yok hiçbir şeyin...
Bir taraftan düşünüyorum, bir film geliyor aklıma, ismini unuttum uzun zaman geçti aradan. İnsanlar felaket sonucu, yok oluyor. Şehirler bomboş, evler, arabalar, dükkanlar, yerlere saçılmış paralar ancak bütün bunların hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Filmin, koskoca şehirde tek başına kalmış kahramanının gözünde.
Bu durum bende insanların birbirlerine ne kadar ihtiyacı olduğunu, dostluğun ne kadar kıymetli olduğunu, karşılıklı sohbet edip, bir çay yudumlamanın ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlatan bu durum için, virüse adeta teşekkür ettim.
Bunları düşünürken hayli zaman geçmiş, yavaş yavaş dönmeli eve. Suistimal edip izin saatinin dolduğu halde hala dışarıda dolaştığımı gören jandarmaya mahcup olmamak için, hızlıca hareketle terk ediyordum. Ağva'yı kendi yalnızlığıyla baş başa bırakarak...
Okumuş olduğunuz yazı, köşe yazarımız "Bekir Sarı" tarafından yazılmıştır. {alertInfo}